Bu yazımızda bahsedeceğimiz olguda hasta, dizindeki rahatsızlık nedeniyle Ankara’da faaliyet gösteren bir özel hastaneye başvurmuş ve burada opere ön çapraz bağ rüptürü tanısı ile yatırılmış, aynı gün içinde ameliyata alınarak sol dizine BTB allogeft ve 2 adet biobozunur vida kullanarak ön çapraz bağ tamiri, artroskopik ön çapraz bağ rekonstrüksiyonu revizyonu ameliyatı yapılmıştır. Ameliyatın üzerinden iki hafta geçmesine rağmen ağrılarıları devam eden hasta bu sefer bir Devlet Hastanesine müracaat etmiş ve yapılan muayenesinde sol diz medial ve lateralinde 1 cm’lik insizyon saptanmış, neticede hastaya ön çapraz bağ rekonstrüksiyonu ameliyatının yapılmadığı ve adı geçen malzemelerin kullanılmadığı tespit edilmiştir.
Yapılan şikayet üzerine ortopedi uzmanı hakkında soruşturma yapılmış ve neticede ortopedistin “özel belgede sahtecilik ve kamu kurumuna karşı (SGK) dolandırıcılık” suçundan ayrı ayrı cezalandırılmasına karar verilmiş ve hükmün açıklanması geri bırakılmıştır.
1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun 28. maddesine göre hem sahtecilik hem de dolandırıcılık suçunun hekimlik mesleğinin icrasına engel teşkil ettiği kuralı sevk edilmiştir. Bir diğer anlatımla, bu suçlardan ceza alan kişiler hekim olarak çalışamamaktadır. Bu suçlardan ceza alınması halinde ancak belli sürelerin geçmiş olması durumunda yasak hakların iadesine karar verilebilecektir.
Türk Ceza Kanununda sahtecilik suçu, özel belgede sahtecilik ve resmi belgede sahtecilik olmak üzere iki ayrı suç biçiminde tanımlanmıştır. Ancak hekimlik mesleğinin uygulanmasına engel teşkil etmesi bakımından bu suçlardan herhangi birisinden ceza almış olmak yeterlidir. Aynı durum dolandırıcılık suçu bakımından da geçerlidir. Ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi halinde, hekimlik mesleğinden yasaklanma söz konusu olmamaktadır.
Zira hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmaması anlamına gelmektedir. Somut olgudaki karar bu yönüyle önem taşımaktadır. Şayet hekim hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı değil de ertelemeli veya ertelemesiz bir hapis cezası verilseydi hekim uzun bir süre mesleğini icra edebilme imkanından yoksun kalacaktı.
Bu karar bağlamında bir diğer önemli husus da 5237 sayılı TCK’nun 210/2. maddesinde yer alan kuraldır. Bu hükme göre; “Gerçeğe aykırı belge düzenleyen tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire veya diğer sağlık mesleği mensubu, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Düzenlenen belgenin kişiye haksız bir menfaat sağlaması ya da kamunun veya kişilerin zararına bir sonuç doğurucu nitelik taşıması halinde, resmi belgede sahtecilik hükümlerine göre cezaya hükmolunur.”
Bu fıkrada, kamu görevlisi sıfatını taşımayan sağlık mesleği mensuplarının görevlerinin icrasıyla ilgili olarak düzenledikleri belgelerin sahte olması halinde bir özgü suç tipi tanımlanmıştır. Bu suç tipinin en önemli unsuru 210. maddesinin 2. fıkrasının 2. cümlesinde yer almaktadır. Kanun metnine dikkat edildiğinde, sahtecilik eyleminin işlenmesi ve aynı zamanda menfaat veya zarar koşulunun gerçekleşmesi halinde resmi belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulacaktır.
Bu olayda Yerel Mahkeme kanunda öngörülen menfaat veya zarar koşulunun gerçekleşmemesi sebebiyle özel belgede sahtecilik suçundan hüküm kurmuş ve böylece hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmiştir. Şayet anılan fıkrasının 2. cümlesi uygulansaydı, yani hekimin bu olaydan menfaat elde ettiği veya hastanın zarar gördüğü sonucuna ulaşılmış olsaydı, resmi belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulacaktı. Bu ihtimalde verilen cezanın alt sınırı 3 yıl olacağından hükmün açıklanması geri bırakılmayacak ve hekim de mesleğini icra edebilme imkanından da yoksun kalacaktı.