Anayasa Mahkemesi (AYM), bugün yayımlanan kararında, bir Devlet Hastanesinde 28 haftalık ve 1.000 gram olarak doğan ve daha sonra serebral palsi teşhisi konulan hastanın bireysel başvurusunda, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edilmediğine karar verdi. Kararda, hem Yüksek Sağlık Şurası’nın hem de Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi’nin bilirkişi raporuna dayanarak hüküm kuran yerel mahkeme ve Yüksek Mahkeme kararının gerekçesi yeterli görüldü. Karar oy çokluğu ile verildi.
Bu olguda aile, gebeliğin 27. haftasında iken sezaryenle yaptırılması gereken doğumun normal yolla yaptırılmaya çalışıldığını, bilinmeyen bir sebeple başına iğne enjekte edilen bebeğin çok yüksek sesle ağladığını ve morarmış bir şekilde doğduğunu, kuvözde tedaviye alınan bebeğin kontrolleri yeterli biçimde yapılmadan taburcu edildiğini, kısa süre sonra tekrar rahatsızlanan bebeğin beyninde hasar oluştuğunu, düzenli kontrollere rağmen tanı konulamadığını, rahatsızlığın doğumdaki hatalı müdahaleden kaynaklandığını, bu durumu olaydan iki üç sene sonra doktorların sözlü ifadelerinden öğrendiklerini belirterek, yapılan tıbbi işlemlerin hizmet kusuru teşkil ettiğini iddia etmiştir.
Yüksek Sağlık Şurasının kararında ise hastanın takip ve tedavisinde herhangi bir hata ve kusur olmadığı tespitine yer verilmiştir. Şura, üç günlük erken membran rüptürü olan bir vakanın, hızlı bir şekilde ilerlemesinin normal olduğunu, vaginal doğumun bu durumda her zaman tercih edildiğini, sezaryenin bu tip hastalarda tercih edilmeyeceğini, doğum sırasında komplikasyon ve distozi (doğum zorluğu) gelişmediğini, 28 haftalık ve 1.000 gram ağırlığında doğan prematüre bir bebekte bahsedilen tüm komplikasyonların gelişebileceğini ifade etmiştir.
Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu (ATK)tarafından hazırlanan bilirkişi raporunda ise üç günlük erken membran rüptürü öyküsüyle doğum başlamış olarak başvuran 28 haftalık gebeliği olan kişinin gebeliğinin devam ettirilemeyeceği, böyle bir durumda normal doğuma bırakılabileceği, doğumun sezaryen yoluyla yaptırılmasının gerekli olmadığı, hastanede uygulanan tedavilerin tıp kurallarına uygun olduğu, prematüre olarak doğan bebeğin yoğun bakıma alınarak düzenlenen tedavisinin tıp kurallarına uygun olduğu, gelişen klinik durumun 28 haftalık ve 1.000 gramın altında doğan prematüre bebeklerde görülebilen komplikasyonlardan olduğu, hekimlere veya idareye atfı kabil kusur bulunmadığı ifade edilmiştir.
Sonuçta ailenin tazminat istemi reddedilince konu bireysel başvuru yoluyla AYM’ye taşınmıştır. Bu hususta AYM, ailenin doğumda anneye yapılmak istenen iğnenin bebeğe isabet ettiği iddiasını somut kayıt ve belgelere dayalı olarak ortaya koyamadıklarını, ATK raporunda rahatsızlığın ileri derece prematüre vakalarda komplikasyon olarak ortaya çıkabildiğinin belirtildiği, bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde ATK raporunun konuyla ilgili ve yeterli gerekçeler içerdiği sonucuna ulaşmış ve nihayetinde kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlal edilmediği neticesine varılmıştır.