26 Nisan 2019 tarihinde TJOD 2019 Kongresinde yaptığım sunumda önemli gördüğü iki ayrı malpraktis olgusunu ele almıştım. Bu ve sonraki yazımda, sunumu izleyemeyeneler için, konuşmamda bahsedilen vakalara genel hatlarıyla değinilecektir. Sunumda yer verilen birinci olgu, bir histerektomi (rahmin alınması) işlemi sonrasında hekimin ceza sorumluluğuyla ilgiliydi. Bu olguda gebe, Adana’da faaliyet gösteren bir özel hastaneye başvurmuştur. Hastanın saat 18:15 itibariyle yapılan muayenesinde kollum (rahim ağzı) açıklığının 5 cm, ÇKS’nin (çocuk kalp sesi) 140 olduğu tespit edilmiştir. Saat 19:15’de normal vajinal doğum ile APGAR skoru 5 olan canlı bir bebek dünyaya gelmiştir.
Ancak doğumdan sonra vajinal kanama durmamıştır. Bunun üzerine üzerine önce kollum ve epizyotomi yeri kontrolü yapılmış, gevşek olan uterusu (rahmi) kasması için uterus (rahim) masajı yapılmış, uterotonik ilaçlar verilmiş ancak bunlara rağmen vajinal kanama durdurulamamıştır. Bunun üzerine hastaya Bumm küretaj adı verilen işlem uygulanmış ancak kanama gene de durmayınca hasta atoni tanısı ile ameliyata alınmıştır.
Ameliyat gözleminde uterusun (rahmin) gevşek olduğu gözlenmiş, ruptür veya batın içi kanama tespit edilmemiştir. Neticede hastaya atoni tanısı ile histerektomi (rahmin alınması) ameliyatı uygulanmıştır.
Daha sonra, doğum sırasında bebeğin oksijensiz kalması nedeniyle beyninde yaygın hasar oluştuğu, annenin de rahminin alınması nedeniyle bir daha çocuk sahibi olamayacağı belirtilerek, bu hususlara sebebiyet verdiği iddia edilen doktor ve hastanesi görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur.
Yapılan soruşturma sırasında Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulundan bilirkişi raporu alınmıştır. Raporda, doğum, uygulanan operasyon ve tedavi işlemleri ilgili olarak doktor ve diğer sağlık personeline kusur atfedilemeyeceği, müdahalelerin tıp kurallarına uygun olduğu belirtilmiş ve bunun üzerine Savcılıkça kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiş ve karara yapılan itiraz da reddedilmiştir.
Daha sonra, kararı hukuka aykırı bulan hasta tarafından Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’ne başvurularak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan kanun yararına bozma talebinde bulunulması istenmiştir.
Hastanın talebi Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü tarafından uygun görülmüş ve dosya kanun yararına bozma istemi ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da dosyayı bozma isteminin gerekçeleri de belirtilmek suretiyle Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmiştir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi ise yaptığı değerlendirmede Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu raporunu karar vermeye elverişli bulunmamış ve “Adli Tıp Kurumu genişletilmiş ihtisas kurulu ya da üniversitelerden” rapor alınması gerektiği sonucuna ulaşarak, kararı kanun yararına bozmuştur.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi kararında, alınacak yeni raporda şu hususların aydınlatılmasını istemiştir: “Doğum sancıları başlamadan hastanın normal doğuma alınıp alınmadığı, doğum öncesinde veya sırasında gelişen komplikasyonlara göre neden alternatif doğum yöntemlerine başvurulmadığı, başvurulsa idi anne ve bebekte aynı neticenin meydana gelip gelemeyeceği, bebeğin oksijensiz kalıp kalmayacağı, anne rahminin alınmak zorunda kalınıp kalınmayacağı, bu kararların alınmaması nedeniyle meydana gelen söz konusu neticelerden dolayı kadın doğum uzmanı olan şüphelinin ve diğer sağlık personelinin sorumluluğunun bulunup bulunmadığı…”
Kanun yararına bozma, Türk Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 309-310. Maddelerinde getirilmiş “olağanüstü bir kanun yoludur”. Olağanüstü kanun yolu, istinaf ve/veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş yargısal kararlara karşı başvuru yoludur. Bu olguda bahsedilen yargısal süreçte, Cumhuriyet Savcısının doktor ve sağlık görevlileri lehine verdiği kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı itiraz yoluna gidilmiş ve itiraz da mahkeme tarafından reddedilmiştir. Bu ret kararı Ceza Muhakemesi Kanunu bakımından kesin karar niteliğindedir.
Sonuçta hasta tarafından Adalet Bakanlığı’na başvurularak kararın bozulması istenmiştir. Adalet Bakanlığı da hastanın talebini uygun bularak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı aracılığıyla, Yargıtay 12. Ceza Dairesinden kararın bozulmasını istemiştir. Uygulamada kanun yararına bozma taleplerinin az bir kısmı Adalet Bakanlığı’nca uygun görülerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına iletilmektedir. Malpraktis dosyaları için kanun yararına bozma istemi ise nadiren başvurulan bir olağanüstü kanun yoludur. Karar bu yönüyle de önem taşımaktadır.