Türkiye'de özel hastanecilik sektöründeki tekelci yapı gittikçe güçleniyor. Küçük sermayedarlarca kurulan hastaneler piyasa koşullarına direnemiyor ve el değiştiriyor. Bu el değiştirme çoğunlukla hekim kadrolarının devri yoluyla gerçekleşiyor. Sağlık Bakanlığı yıllar önce çıkardığı yönetmelikle hastane ruhsatlarını alınıp satılabilir sanal bir meta haline getirmişti. Böylece özel sektörde hekim istihdam yetkisi (kadro) yıllar içinde belli şirketlerin elinde toplandı.
TEKELLER PİYASAYA HAKİM
Sağlık Bakanlığı verilerine göre Türkiye'de 572 özel hastane var. Bu hastanelerin yaklaşık 100 tanesi belli grupların elinde. Bu gruplar sayıca değil ama pazar payı (ciro) olarak sektörün yaklaşık yüzde 85'ini kontrol ediyor. Yine bu grup hastanelerinin neredeyse tamamı Sosyal Güvenlik Kurumu ile de anlaşmalı. Grup hastanelerinin dışında kalan özel hastanelerin çoğu küçük taşra şehirlerinde kendi yağıyla kavrulmaya çalışıyor. Ciroları ve pazar payları grup hastanelere göre önemsenmeyecek düzeyde.
Bu tekelci yapı, sanılanın aksine sadece piyasa üzerinde hâkimiyet kurmuş değil. Aynı zamanda sektörü düzenleyen yönetmelik, genelge, tebliğ gibi regülasyonları da kendi çıkarları doğrultusunda dizayn edecek, değiştirecek, kaldıracak güçte.
Aşağıda belirteceğim somut örnekler özel hastane sektöründeki tekellerin hukuksal düzenlemeleri kendi menfaatleri doğrultusunda belirleme gücünü göstermesi bakımından önem taşıyor.
KANUNLA, HUKUKA HİLE YAPTIRDILAR
Bu konuda vereceğim ilk örnek sosyal güvenlik mevzuatı ile ilgili olacak. 2015 yılında Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa konulan bir hükümle, SGK ile sözleşmeli özel hastanelere, çalıştırdığı hekimden haricen bir de hizmet alımı yapıyormuş gibi sözleşme yapma hakkı tanındı. Yani bir özel hastane, hem bir hekimi iş sözleşmesi ile çalıştıracak hem de ondan ayrıca hekimlik hizmeti alabilecek. Açıkça hukuka karşı hile yapmak üzere çıkarılmış bir kanun hükmüydü bu. Burada asıl amacın özel hastanelere vergilendirme avantajı sağlamak olduğunu belirtmeye dahi gerek yok. Bu durumda özel hastane hekime ödediği bedelin tamamını vergiden düşebiliyor. TBMM, lobilerin öylesine etkisi altına alınmıştı ki hastane tekellerinin menfaati için hukuku ayaklar altına alan böyle bir ucube kanunu çıkarabildi.
HASTANELER İÇİN MUAYENEHANELERE TIRPAN
Yine son zamanlarda çıkarılan bir yönetmelik değişikliği ile özel muayenehanelerde çalışan hekimlerin özel hastanede ameliyat ederek ya da yatırarak hasta tedavi etmesine ciddi kısıtlamalar getirildi. Neredeyse doksan yıldır yürürlükte olan Özel Hastaneler Kanununa göre muayenehanesi olan bir hekim isterse hastasını özel hastaneye yatırarak tedavi edebiliyordu. Getirilen yeni yönetmelik değişikliğine göre halihazırda muayenehanesi olan hekimler sadece bir özel hastane ile anlaşma yaparak hastalarını burada tedavi ya da ameliyat edebilecek. Ancak yeni muayenehane açacaklar için böyle bir hak da yok. Bu kişiler, özellikle de cerrahlar, fiilen muayenehane açamayacak. Zira, özel hastanelerde ameliyat yapamayacaklar. Ameliyat yapamayan bir cerrahın muayenehane açmasının ise ne anlamı var?
Bu sözde düzenleme ile ulaşılmak istenen amaç şu: Bir hekimin önünde hukuken üç ayrı çalışma usulü var: a) ya özel hastanede, b) ya kamu hastanesinde ve c) ya da muayenehanede… Muayenehaneler fiilen yasaklandığına göre artık kamuda çalışmayan bir hekim mecburen özel hastanelerde çalışmak durumunda. Tabi başka bir seçeneği kalmadığı için ucuz işgücü kaynağı olarak… Ücreti ve çalışma şartlarını müzakere etme imkanı bile olmadan… Peki bu düzenlemenin mimarı sizce kimdi? Şüphesiz hastane tekelleri.
İLAVE ÜCRET OYUNLARI
Yine SGK sözleşmeli özel hastaneler, SGK Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonunca belirlenen sağlık hizmetleri bedeline ek olarak, bu bedelin iki katına kadar ek ücret alabiliyor. İlgili Kanunun ilk halinde bu hüküm, sözleşmeli hastaneler, genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerden sözleşmeli olduğu sağlık hizmetleri için otelcilik hizmetleri ile öğretim üyesi tarafından sağlanan sağlık hizmetleri dışında, herhangi bir fark ödemesi talep edemez, şeklindeydi. Yani özel hastanelerin hastalardan ek ücret almaları yasaktı. Bu kural daha sonra 2008 yılında “bir katına kadar ilave ücret alınabilir” şeklinde değiştirildi. Bu da yetmedi bu sefer 2013 yılında kanun bir kez daha değişti ve bu rakam “iki katına” çıkarıldı. TBMM başka işi gücü kalmamış gibi habire özel hastanelerin hastadan alacakları paraların oranını arttıracak şekilde kanun çıkarıyordu.
Görüldüğü üzere özel hastane tekelleri özel hastaneler mevzuatında ve sosyal güvenlik kanunlarında, hem TBMM’ye, hem hükümete, hem SGK’ya hem de Sağlık Bakanlığı’na istedikleri düzenlemeyi dikte edebiliyor. Yukarıdaki örneklerden de açıkça görüleceği üzere bu çabaları arzu edilen neticeyi de veriyor.
EN ETKİN LOBİ: ÖZEL HASTANELER
Verdiğimiz örnekler de ortaya koyuyor ki hastane tekelleri lobicilik konusunda oldukça etkililer. Hem de idari kararları değil etkilemeye bizzat belirlemeye muktedir olacak kadar. İş o raddeye gelmiş durumda ki sağlık politikalarını yapıcı organlar ve kanun koyucu erk adeta özel hastane lobilerinin yönlendirmesiyle faaliyetlerini yürütür halde.
Son yirmi yıl özel hastanelerin zenginliklerine zenginlik kattığı bir dönem oldu. O kadar büyüdüler ki bugün ülkemizin en değerli şirketleri arasında özel hastane işletmecisi şirketler de var.
Burada kimse piyasa dinamiklerine uygun bir büyümeden bahsetmesin. Özel hastanecilik alanında serbest rekabet hiçbir zaman olmadı. Bakanlığın regülasyonları sürekli grup hastanelerin önünü açtı, elini güçlendirdi. Yönetmelikler ve diğer idari düzenlemeler mütemadiyen tekellerden gelen taleplere göre düzenledi. Sadece Sağlık Bakanlığı da değil TBMM de bu taleplere “kayıtsız” kalmadı.
TEKELEŞME SAĞLIĞA ZARARLIDIR
Ancak herkes şu hususun bilincinde olmalıdır: Sağlık hizmetleri alanında tekelleşme diğer kesimlerdekine benzemez. Zira sağlık, doğrudan halkın yaşam hakkı ile ilgili olan bir sektördür. Devlet hastanelerinde randevu alamayan ya da biraz daha temiz bir ortamda sağlık hizmeti almak isteyen vatandaş mecburen tekellerin hakimiyeti altındaki özel hastanelere yönelmektedir. Bu sebeple sektörün sıkı denetim altına alınması ve vatandaşın istismarının önüne geçecek her türlü tedbirin alınması gerekmektedir.
Bu konuda kamuoyu yeterince bilinçlenmiş değildir. Tekel hastanelerinin sundukları hizmet mukabilinde talep ettiği fiyatlar, market raflarındaki tuz yağ fiyatları kadar dikkat çekmemekte dahası sorgulanmamaktadır. Bugün tekel hastanesinde çocuğunu ortalama maliyetteki bir hastalık için ameliyat ettirmek isteyen bir ailenin ödeyeceği bedel altı aylık asgari ücretten az değildir. Bu tablo bir ülkeyi sadece sarsmaz aynı zamanda çürütür.
Bu nedenle sağlık sektöründe tekelleşmeye asgari düzeyde bile olsa müsaade edilmemelidir. Rekabet Kurulu da bu konuya el atmak zorundadır. Ancak gerçek müdahale Sağlık Bakanlığı eliyle yapılabilecektir.