Silikon meme protezi ile ilgili bir malpraktis olgusu

Estetik ameliyatlarla ilgili hukuki ihtilafların sayısında belirgin bir artış gözlenmektedir. Bu yazımızda estetik ameliyatların yaygın bir şekli olan meme protezi ameliyatı ile ilgili bir hukuk olgusunu ele almak istiyoruz. Yerel mahkemenin kararını bozan Yüksek Mahkemenin soruna yaklaşımı diğer estetik ameliyat olguları için de örnek niteliğini haiz bulunuyor. Bahse konu ihtilafta davacı, kendi deyimi ile “daha düzgün ve dik durması” için silikon meme protezi ameliyatı yapılmasını istemektedir. Bu amaçla bir plastik cerrahi uzmanına başvurmuştur.
2013 yılının Ağustos ayında silikon meme protezi uygulanmıştır. Ancak, ameliyattan bir süre sonra davacının göğüslerinde gözle görülecek kadar belirgin bir şekil bozukluğu ve şiddetli ağrı meydana gelmiştir. Davacı bu şikayetlerle bir kaç kez ameliyatını yapan doktora müracaat etmiş ve kendisine zaman içinde bu şikayetlerin kaybolacağı söylenmiştir.

Davacı, ameliyat sonrasında yaşadığı şikayetlerle ilgili olarak yaptığı başvurularında doktorunun kendisi ile alakadar olmadığını, ilerleyen süreçte göğüslerindeki ağrının geçmemek şöyle dursun daha da arttığını, yine göğüslerindeki şekil bozukluğunun da daha da belirgin hale geldiğini ifade etmektedir. Nitekim davacı aynı şikayetlerle bir süre sonra tekrar doktoruna başvurmuş, bu sefer doktoru ikinci bir meme protezi yapılması gerektiğini belirterek kendisine randevu vermiştir. 2014 yılı Eylül ayında aynı plastik cerrahi uzmanı tarafından ikinci bir meme protezi ameliyatı olmuştur. Ancak bu ameliyat sonrasında taraflar arasındaki ihtilaf daha da artmıştır.

Bunun üzerine plastik cerrahi uzmanı doktor, hastasına bir kez daha ameliyat olmasını önermiş, ancak hasta “davalıya olan güvenini kaybettiğinden ve aynı kusurların yine devam edeceği kaygısı” ile doktoru tarafından önerilen üçüncü ameliyatı kabul etmemiştir.

Neticede ikinci ameliyatın sonucundan da memnun kalmayan hasta doktoruna karşı maddi ve manevi tazminat davası açmıştır. Mahkemeye sunulan dava dilekçesinde, ikinci ameliyatta, muvafakati alınmadan ve yeterli aydınlatma yapılmadan göğüslerine 325 cc silikon yerleştirildiği ve istenmediği halde göğüslerinin büyütüldüğü iddia edilmiştir. Yine hasta, ikinci ameliyattan sonra da ilk ameliyatta olduğu gibi göğüslerindeki ağrının devam ettiğini, silikonların toplanarak katlandığını, göğüslerinde tümüyle şekil bozukluğu meydana geldiğini belirtmektedir.

Doktor, mahkemeye sunduğu savunmasında, davacıya yapılan estetik operasyonun sorunsuz bir şekilde tamamlandığını, uygulanan meme protezi operasyonunun başarılı bir şekilde gerçekleştiğini, ameliyat sırasında veya sonrasında herhangi bir komplikasyon ya da beklenmedik durum gelişmediğini belirtmiştir. Yine doktor savunmasında davacıya yapılan ikinci ameliyatın memede kapsül oluşumu nedeniyle yapıldığını, bunda da kendisinin hiçbir kusurunun olmadığını ifade etmiştir.

Yargılama sırasında dosya Adli Tıp Kurumu’na gönderilmiştir. Verilen kurum raporunda, davacının Kurum tarafından yapılan muayenesinde hastanın sol göğüs üst medialde ele gelen ağrılı kitlesinin olduğu, sağ göğüs alt bölgede ele gelen ağrılı sert kitlenin, her iki göğüs altında 3’er cm’lik ameliyat skarlarının bulunduğu, sol göğsün daha büyük ve sağ göğsün de sola göre daha sarkık görünümde olduğunun izlendiği belirtilmiştir. Bununla birlikte raporda, davacıya mikromastia ameliyatı yapıldığı, bu ameliyat sonrası memede kapsüle bağlı sertleşmenin ortaya çıkabileceği, bunun herhangi bir tıbbi kusur ya da ihmalden kaynaklanmayan komplikasyon olduğu sonucuna varılmıştır.

Sonuç olarak Adli Tıp Kurumu Raporu’nda, bu komplikasyonların giderilmesi için müteaddit operasyonların yapılabileceği, olayda kişinin tedavisine katılan sağlık görevlilerinin uygulamalarının tıp bilimince genel kabul görmüş ilke ve kararlara uygun olduğu ve sağlık çalışanlarına atfı kabil kusur bulunmadığı ifade edilmiştir.

Neticede yerel mahkemece, hastanın maddi ve manevi tazminat talebi yerine bulunmamış ve davanın reddine karar verilmiştir. Konu davacının itirazı üzerine Yargıtay 15. Dairesinin önüne gelmiştir.

Burada Yüksek Mahkemenin bu husustaki kararına değinmeden önce bazı hususları vurgulamakta yarar bulunmaktadır. Bilindiği üzere Yüksek Mahkeme (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi) bu türden estetik ameliyatlar için taraflar arasındaki (hasta ile hekim) hukuki ilişkiyi eser sözleşmesi olarak nitelendirmektedir. Eser sözleşmesi, Türk Borçlar Kanunu’nun 470 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan bir özel akit nev’idir.

Türk Borçlar Kanunu’nun 470. maddesi uyarınca bu türden sözleşmelerde müteahhidin (somut olguda estetik ameliyatı icra eden hekimin) edimi bir şeyin imalidir (bir eserin meydana getirilmesidir). Bu hukuki ilişkide iş sahibi konumunda olan hastanın edimi ise yapılacak işin (ameliyatın) bedelini müteahhide (somut olguda doktora) ödemektir.

Türk Borçlar Kanunu’na göre eser sözleşmesinde, yüklenicinin sonucu (imalatı) garanti ettiği varsayılmaktadır. Somut olguda ise davacı, daha düzgün ve dik durması için göğüslerine silikon protezi ameliyatı yaptırmak istemektedir. Amaç göğüslerde arzu edilene uygun bir görünüm kazandırılmasıdır. Sonuçta hasta bu maksatla plastik cerrahi uzmanına başvurmuştur. Zaten taraflar arasındaki sözleşmenin gayesi de estetik ameliyat yapılmak suretiyle istenilen amaca ve mutabakata bağlanan vaade uygun bir sonucun ortaya çıkmasıdır.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi bu olguda da önceki içtihatları doğrultusunda karar vermiştir. Yüksek Mahkeme, kararında, davacıya yapılan estetik müdahalenin sonucu itibariyle iş sahibi (hasta) yararına sonuç vermediği, memede başlangıçta amaçlandığı şekilde estetik açıdan daha düzgün ve dik durma olgusunun gerçekleşmediği sonucuna varmış ve hekimin edimini sözleşmeye uygun olarak gerçekleştirmediği neticesine ulaşmıştır. Hükümde, hasta tarafından ödenen bedelin kendisine iadesi ile uygun görülecek oranda manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği ifade edilmiştir.